20 Aralık 2012 Perşembe

Yarış Kırmızısı





1900’lü yılların başında motor sporlarının başlaması ve ülkelerin yarışmalara katılmasıyla birlikte her ülkeye bir renk verilmiş ve bunlardan bazıları şu şekilde oluşmuştur;

*Almanya: Gümüş (Silver Arrows)
*Fransa: Mavi (Blue de France)
*İngiltere: Yeşil (British Racing Green)
*İtalya: Kırmızı (Rosso Corsa)


Yukarıda parantez içinde yazan kelimeler ise bugün otomobil marklarının renk isimleridir. Hangi markaya giderseniz gidin Blue de France, Blu Tour De France gibi Mavi’nin isimleriyle karşılaşabilirsiniz. Gelelim Ferrari’nin rengine. Bugün 7’den 77’ye Ferrari deyince hangi renk aklınıza geliyor diye sorulsa herkes Kırmızı der. Ancak yazımın içinde bahsettiğim gibi her ülkeye bir renk atanmış. İtalya ise Kırmızı rengi almış. İtalya için en çok yarışan marka Ferrari olduğu için, yarışlarda kullandığı otomobillerini Kırmızı renge boyamış. Bunun için Ferrari’nin rengi Kırmızı olarak kalmış. Hatta renk adı ise Rosso Corsa (Yarış Kırmızısı) olarak geçiyor. Ancak bu bilgiyi doğru bilinen yanlışlar arasına alabiliriz. Çünkü Ferrari’nin gerçek rengi Sarı’dır. Sarı renk, Ferrari’nin doğduğu yer olan Modena’dan gelir. Sarı’nın Ferrari’deki adı ise Giallo Modena(Modena Sarısı)’dır. Bu rengi Ferrari’nin ambleminde görebilirsiniz.





12 Aralık 2012 Çarşamba

Moda









Moda

Moda, kelime anlamıyla toplumun tüketim trendlerini belirleyen tüketim anlayışı olarak tanımlanmaktadır. Moda bununla beraber, İtalyanca'da değişiklik gereksinimi veya süslenme özentisiyle toplum yaşamına giren geçici yenilik olarak geçmektedir. Modanın bir diğer anlamı da, belirli bir süre etkin olan toplumsal beğeni, bir şeye karşı gösterilen aşırı düşkünlüktür.

Bu işin kalbi olan olan İtalyan’lar Moda’yı ürettikleri araçlara uygulamaktan geri kalmıyorlar. Bunun bir çok örneğini sizler için paylaşacağım. Ancak ondan önce fikirlerimi aktarmak istiyorum. Moda herkes için değişkenlik gösterir. Benim için İtalyan kesim bir takım elbise(paçaları 2 cm kısa) bugün erkeği daha fit ve güzel gösteren tarz olsa da, babam ve onun jenerasyonu için palyaçoluktur. Çünkü kendisi bugüne kadar normal kesim takım elbise giymiş olduğundan moda onun kafasında öyle konumlanmıştır. Dediğim gibi moda her insana göre değişir. Moda’nın doğrusu yanlışı yoktur. Herkes kendi modasını kendi yaratabilir. Bu durum otomobiller için de geçerli bir hal almaya başladı.

Otomobil markaları bugün modacılarla birlikte çalışıp, tüketicileri için özel modelleri piyasaya sürmektedirler. Sadece aracın içinde koltuk kumaşları değil, aracın dışında; jant, boya vb. noktalara da el atıyorlar. Birkaç örnek vermek istersek, ilk olarak Fiat 500 by Gucci’yi ele alabiliriz. Bu iki markanın işbirliğinden ortaya güzel bir çalışma çıktı. Siyah ve Beyaz renk seçeneği olan bu aracın bir çok detayında Gucci’nin detaylarını bulabilirsiniz. Maserati Fendi Edition. Aynı şekilde Fendi’nin Maserati ile yaptığı işbirliğinde Fendi, aracın koltuk dizaynı ve dış renginde kendi sitilini yansıtarak güzel bir proje meydana çıkarttı. Örneğini verdiğim her iki otomobile tabii ki markaya düşkün olan insanlar ilgi gösteriyor. Bu durum bence endişe verici bir durum oluşturuyor. Üreticiler için bu markalarla yapılan iş birlikleri markalarına kattıkları artı bir değer olarak görse de, otomobil piyasasında olan biri olarak beni endişelendiriyor. Burada bana neden böyle düşünüyorsun diyebilirsiniz. Şöyle açıklamak istiyorum; Moda’nın İtalyanca kelime anlamında yazdığı gibi, “değişiklik gereksinimi veya süslenme özentisiyle toplum yaşamına giren geçici yenilik olarak geçmektedir.” Bütün yapılan bu işbirlikleri, geçici bir talep yaratıp, tüketicileri almak istedikleri maldan uzaklaştırarak ismedikleri ürünleri almalarına sebep oluyor. Biraz daha argo bir kelime kullanmak istersem, böyle yapılan ürünler tüketicileri keklemekten başka bir işe yaramıyor. Hayır, tüketici normal modeli yerine bilmem ne edition modelini alıyor ondan sonra “ama bu arabadan bu kadar sayıda üretildi, ayrıca normal modelden şu farkı var bu farkı var” diyerek kendilerini kandırıyorlar. Ama 2.el satış raicine geldiğimizde durum tam tersi oluyor. Kimse böyle arabaları kolay kolay elinden çıkaramıyor. Çünkü olay artık belli bir hedef grubundan çıkıp daha dar bir hedef grubuna gidiyor. Bu da alırken yaşanan kolaylığın satarken eziyete dönüşmesine sebep oluyor.

Tüketicilerin bu konuda biraz daha ileriyi düşünerek hareket etmelerini ve bu tür oyunlara kapılmamalarını tavsiye ediyorum. Bir otomobile sadece tasarımcının imzasını taşıyor diye ortalama 1,5 katı daha fazla para vermek enayiliktir. Daha uzun vadeli düşünmeli ve otomobil seçimlerimizi buna göre yapmalıyız.



5 Aralık 2012 Çarşamba

Kadının kalbine giden yol, otomobilin konforudan geçer


Otomobil sanayisi herkesin bildiği gibi maskülen bir alt yapı üzerine kurularak gelişti. Otomobillerin üretimindeki erkek egemenliği ilk zamanlarda çoğunluğu sağlasa da daha sonralarında biraz olsun kırılarak kadınların da bu sektörde çalışmasına olanak sağladı. Bu durum, kadın sürücülerin trafiğe çıkmasıyla birlikte, üreticilerin kadınlara hitap eden modellerini piyasa sürmesiyle birlikte artarak devam etti.

Bugüne baktığımızda üreticiler, kadınların gücünü; dizayn, üretim, ürün geliştirme, satış ve pazarlama departmanlarında kullanarak otomobillerin kadın sürücülere hitap etmesini kolaylaştırıyor. Peki ya bu durum kadınların müşterilerin gözünden nasıl görünüyor? Yani kadınlar otomobillerini seçerken nelere dikkat ediyorlar?

Hemcinslerim kusura bakmasın ama biz erkekler çok yüzeysel varlıklarız. Çünkü, bizim için araç seçiminde önemli olan, görüntü, ses ve güçtür. Bunu kimse inkar etmesin. Herhangi bir marka için galeriye gelen bir erkek, ilk olarak aracın km’de kaç litre benzin/mazot yaktığı, ne kadar beygir gücü veya tork sahibi olduğu gibi detayları sormakla başlar. Daha sonrasında ise bunu fiyat, bakım masrafları gibi şeyler takip eder.

Kadınlar da ise seçimi belirleyen faktörler tabii ki erkeklerden çok çok farklı. Bugüne kadar kaç kadınla otomobil muhabbeti yaptıysam (bu muhabbeti yaptığım kadınlar kesinlikle koruma altına alınmaları gerekiyor, çünkü nesilleri tükeniyor) hepsinin ortak noktası “KONFOR”. Peki bu konfor kadınlar için nedir? Konfor deyince akla gelen ilk şey tabii ki aracın yolda gidişi değildir. Kadınlar, araca ilk defa oturduklarında arka koltuğa bakarak “ayy bu araba ne kadar geniş/ne kadar dar” diyerek başlıyorlar. Çünkü onlar için aracın iç ferahlığı önemli. Peki neden? İşte 1.önemli konfor maddesi, eğer çocuklu bir bayansa çocuğunun arkada rahat oturmasını istiyor. Çünkü çocuk, arka koltukta ne kadar rahat oturursa annesini o kadar az rahatsız eder. Sonrasında ise Louis Vuitton çantasını yan koltuğa koyduğunda koltuğa sığıyor mu sığmıyor mu diye bakıyor. (Genelde bavul gibi çanta taktıkları için, koltuk genişliği önemli yani çantasının sığması önemli) 2.önemli ve en hayati konfor maddesi ise, ÇAKMAKLIK. Biliyorsunuz kadınlar 3 işi aynı anda yapabilen varlıklardır. Otomobil kullanırken, makyaj yapabilir, telefonla konuşabilir ve sigara içebilirler. Bu yüzden çakmaklığın yeri kadınlar için çok önemlidir. Eğer vites topuzunun arkasındaysa eyvahlar olsun kaza yapmak için 1.şart yerine gelmiş oluyor. İşte bu yüzden, satıcının aracı tanıtırken özellikle göstermesi gereken yer, burasıdır.(Bence bu bilinçaltı bir seçimdir) 3.önemli konfor maddesi ise, aracın boyutudur. Kadınlar, otomobil seçerken aracın boyutlarını ön planda tutarlar. “Sürücü koltuğuna otururken yerden ne kadar yüksekte oturuyorum, trafikte seyrederken kimsenin yanıma yaklaşmamasını istiyorum, aracın genişliği burada çok önemli” diyen kadın sürücüler tanıyorum. Bu yüzden aracın boyutları önemli. Her ne kadar park etme konusunda başarısız olsalar da bilinçaltında kadınlar aracın boyutlarını ön planda tutuyor.

Gözlemlerim sonucunda, kadınlar bir otomobil seçerken erkeklerden daha farklı şeylere odaklanıyor. Bu yüzden otomobil satan arkadaşlara sesleniyorum; bir kadına araç satmak istiyorsanız, aracın kaç km hıza kaç saniyede çıktığını değil, daha farklı konulardan bahsetmeniz gerekiyor. Kadının kalbine giden yol, otomobilin konforudan geçer.